19 Ekim 2009 Pazartesi

Demokratik Açılın bakalım n'olacak...


Ağzı olan konuşuyor, klavyenin başına geçen olur olmaz sallıyor. Bu yobaz, bu bölünmeye yüz tutmuş, bu pis ortamda ben artık yazmam buralarda. Buradan sallaması, konuşması kolay çünkü... Zor olanı severim ben, Atatürk'ün evladıyım, onun yolunda, izinde sokaklarda, dışarlarda bir yerlerdeyim. Ne çarşafın altında kısılırım, ne takkenin, badem bıyığın altında saklanırım, söylenecek, yazılacak çok şey var ama artık eylem zamanı, hareket zamanı... Son şiir neyzen'den... Ağzına sağlık onun... Herkese özgür irade ve akıl diliyor, huzurlarınızdan ayrılıyorum.

ne ararsın tanrı ile aramda
sen kimsin ki orucumu sorarsın?
hakikatten gözün yoksa haramda
başı açığa neden türban sorarsın?

rakı şarap içiyorsam sanane
yoksa sana bir zararım içerim
ikimizde gelsek kıldan köprüye
ben dürüstsem sarhoşkende geçerim

esir iken mümkün müdür ibadet,
yatıp kalkıp atatürk'e dua et,
senin gibi dürzülerin yüzünden,
dininden de soğuyacak bu millet,

işgaldeki hali sakın unutma,
atatürk'e dil uzatma sebepsiz,
sen anandan yine çıkardın amma,
baban kimdi bilemezdin şerefsiz.

7 Ağustos 2009 Cuma

less is more...



Bir adam... bir şapka... bir duruş... ses tonu...

Dün akşam hayatıma milyar tane güzelliği sokan Feride Edige beni Leonard Cohen konserine götürerek listeye yeni bir şey daha ekledi. 75 yaşında belkide bir daha çıplak gözle göremeyeceğim bu adamı tanıdığım ve o anı tecrübe ettiğim için kendimi en şanslı hissediyorum.

Hayatta her yaptığı hareketin bir anlamı olan ve bu tavrını sahnede de her saniye hissettiren bu sanatçının lütfen hikayelerini bulun, takip edin. Doyamayacaksınız...

Alın size müthiş ozanın bir şarkı sözü... Her kelime bir roman...

"Waiting For The Miracle"

Baby, I've been waiting,
I've been waiting night and day.
I didn't see the time,
I waited half my life away.
There were lots of invitations
and I know you sent me some,
but I was waiting
for the miracle, for the miracle to come.
I know you really loved me.
but, you see, my hands were tied.
I know it must have hurt you,
it must have hurt your pride
to have to stand beneath my window
with your bugle and your drum,
and me I'm up there waiting
for the miracle, for the miracle to come.

Ah I don't believe you'd like it,
You wouldn't like it here.
There ain't no entertainment
and the judgements are severe.
The Maestro says it's Mozart
but it sounds like bubble gum
when you're waiting
for the miracle, for the miracle to come.

Waiting for the miracle
There's nothing left to do.
I haven't been this happy
since the end of World War II.

Nothing left to do
when you know that you've been taken.
Nothing left to do
when you're begging for a crumb
Nothing left to do
when you've got to go on waiting
waiting for the miracle to come.

I dreamed about you, baby.
It was just the other night.
Most of you was naked
Ah but some of you was light.
The sands of time were falling
from your fingers and your thumb,
and you were waiting
for the miracle, for the miracle to come

Ah baby, let's get married,
we've been alone too long.
Let's be alone together.
Let's see if we're that strong.
Yeah let's do something crazy,
something absolutely wrong
while we're waiting
for the miracle, for the miracle to come.

Nothing left to do ...

When you've fallen on the highway
and you're lying in the rain,
and they ask you how you're doing
of course you'll say you can't complain --
If you're squeezed for information,
that's when you've got to play it dumb:
You just say you're out there waiting
for the miracle, for the miracle to come.

12 Temmuz 2009 Pazar

Zaten Tek Yıldız Vardı, O da Kaydı...



My first Sony ve Babamın aldığı Michael albümleri... Biz öyle büyüdük. İstanbul konserinde yaşadığım heyecanı bir daha hiç bir konserde yaşamadım. Başka bir şeydi. Gerçek gibi değildi, hayal kahramanı gibi... Vay be ne adamdı...

Boynuzun Kulağı Geçtiğinin Resmi Kanıtıdır.



Sadece tenisin değil, bana göre spor Dünyasının yaşayan efsanelerindendir Roger Federer. Nadal'a emaneten verdiği Dünya 1 Numarayı alırken Tüm Dünya'ya da kırılması güç bir rekorun, ne kadar olgunlukla ve sportmence sindirilebileceğini gösterdi. Pete Sampras (ki benim bir diğer efsanemdir kendisi)onun bu muhteşem anında Wimbledon merkez kortuna gelmesi de ayrı bir güzellikti.

Bundan sonraki dönemde Nadal tekrar 1 numarayı kısa sürede alabilir ama bu Tenis Dünyasının gelmiş geçmiş en büyük tenisçisinin Federer olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir...

Bu Böyle...



Sertap son single albümünde ne güzel söylemiş...


O zor günler solan güller eskidendi. Geçti!
O zaman aşık olduğum rüzgarlar esti esti. Geçti!
Geriye sadece yarım yarım sevgiler,
Yüzüme inceden uzun uzun çizgiler..
Öznesi kalan süresi kalan cümleler
Yalan dolan cümleler kaldı

Aşk seni bulabilir de, uzakta durabilir de
Samimi oluyor derken mesafe koyabilir de
Bu böyle vurabilir de, ilgisiz durabilir de
onu sana katıyor derken tuzaklar kurabilir de
Bu böyle

13 Haziran 2009 Cumartesi

One of my favourite movies of all-time "Almost Famous"


Çok uzun trafiklerden çıkılarak, yorgun, sıkkın eve gelinmiş, binbir tane soru işaretleri ve düşüncelerle dolu bir kafa, hiç susmayan geveze bir iç ses, hem tek başına köpeğimle oturmak istediğim hem yalnız olmayı sevmediğim bir ruh hali... Çok keyifsiz bir Cuma akşamı yani... Televizyonu açtım ve uzun zaman önce izlediğim bu müthiş filmi tekrar izledim. Ruh halimi değiştirdi, bir derin efes almamı ve kendime gelmemi sağladı. Evet, evet bazen bir filmin bir karesi bile bunu insana yaptırtabiliyor. Bknz "Grup otobüste keyifsizce yol alırken hep birlikte tiny dancer'ın söylenme sahnesi"

Blue jean baby, L.A. lady, seamstress for the band
Pretty eyed, pirate smile, you'll marry a music man
Ballerina, you must have seen her dancing in the sand
And now she's in me, always with me, tiny dancer in my handJesus freaks out in the street
Handing tickets out for God
Turning back she just laughs
The boulevard is not that badPiano man he makes his stand
In the auditorium
Looking on she sings the songs
The words she knows, the tune she humsBut oh how it feels so real
Lying here with no one near
Only you, and you can hear me
When I say softly, slowly
Blue jean baby, L.A. lady, seamstress for the band
Pretty eyed, pirate smile, you'll marry a music man
Ballerina, you must have seen her dancing in the sand
And now she's in me, always with me, tiny dancer in my handchorusHold me closer tiny dancer
Count the headlights on the highway
Lay me down in sheets of linen
you had a busy day today But oh how it feels so real
Lying here with no one near
Only you, and you can hear me
When I say softly, slowly

SEN NEYMİŞSİN BE ABİ!!!!



Daha önceki yazılarımda Hidayet'in başarılarından, NBA takipçilerinin onu nasıl başarılı bulduklarından bahsetmiştim. Seneler Hio'yu bambaşka bir boyuta, çok farklı bir olgunluğa getirmiş, bunu final serisini izleyen herkes çok açıkça görüyordur.

Orlando'nun en önemli ve çok yönlü silahı görevini başarıyla sırtlarken, belkide basketbol tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Kobe'yi savunma sorumluluğunu da başarıyla üstleniyor. Milliyetçi bir gözle bakmamak elde değil ama sanırım Hido'nun başarısını, Türk hatta Avrupalı genç basketbolcuların örnek aldığını görmek benim göğsümü kabartıyor.

Seride 3-1 gerideler ama Hido bizim kalbimizin final serisi MVP'si çoktan oldu bile.

14 Mayıs 2009 Perşembe

AH BE KARDEŞİM!... ALIN BU ALBÜMÜ ALIN!!!!


Bana göre bizim 80'li yıllarda doğan jenerasyonun en doğru yüzü, en gerçek hali, bizi biz gibi anlatabilen, yorumlayabilen adam o... Yeni albümü çıkıyor yarın. Şarkılarının muazzam olduğunu hissediyorum, ilk hit dönmeye başladı bile radyolarda. Tam da zamanıydı, milletçe içimizi döke saça boşaltacağımız, bağıra çağıra avaz avaza bağıracağımız şarkılara açtık!!!!! Al Yalın'ın albümünü baştan sona dinle, pişman olursan ne olayım!!! =)

24 Mart 2009 Salı

Amansız Olma, Adam Ol Efendi Ol Yeter...


Kimin fikridir, ne biçim bir mesajdır anlamadım gitti. Televizonda şu aralar sürekli dönen Nike reklamında, kötü niyetle yapıldığını düşünmememe rağmen çok itici bir durum var. Savaşta herşey mübah, zafere giden yolda hötörö zötörö goygoylarıyla ancak Türkiye-İsviçre maçı kadar yol alırız. Sporun içinde en önemli unsur hazmedebilme yetisine sahip olmaktır bence. Yenmeyi de yenilmeyi de tadında yaşamak, rakibinin maç esnasında canınıda çıkartsan, soyunma odasına giderken elini sıkabilmektir. Fatih Terim bu reklama cuk oturmuş, ama bizi asla ve asla Fatih Terim zihniyeti ileriye götürmez. Örnek alınacak yine tek bir kişi yine bu konuda söylediği tek bir söz vardır;

‘‘Ben sporcunun zeki çevik ve ahlaklısını severim.’’
M.K ATATÜRK

11 Mart 2009 Çarşamba

Var mısın Yok musun?


Yazılarımda çokça bahsettiğim benim için çok mühim biri bana her zaman "anın enerjisinden" bahsetmiştir. Bir şeyi o anda gerçekten ve içten çok istiyorsan ertelemeden, boş vermeden, üşenmeden yap! Hiç beklemediğin kadar olumlu e verimli karşılığını mutlaka alırsın...

İzleyenler bilir slumdog millionaire filminin ana karakteri Jamal'in hiç tereddüt etmeden cuuup diye atladığı o bok dolu deliktenten sonra gözlerinin içindeki gülümsemede ve ışıltıda anın enerjisini yakalamanın nasıl bir şey olduğunu.

Filmi izlemeyenlere şiddetle tavsiye ederim. Evde dvd'de değil, gidin sinemada izleyin. Çok tatlı ve çok derin mesajlar yakalayacaksınız filmde.

Ve düşüneceksiniz, hayatınızda kaç kere Jamal'in olduğu durumda kaldınız ve kaçında Jamal'in cesaretini gösterebildiniz? Ya da size o denli bir hareketi yaptıracak biri hiç oldu mu hayatınızda? Cevap evetse, ne mutlu size...

4 Mart 2009 Çarşamba

Kültürel Miras, hamburger vs piyaz?!?




Pazar günü hamama gittim. Ayda bir gitmeye çalışsamda hamam&kese muhabbetim hep 3 ayda bir olur. Bugün yazacağım bir iki cümlenin dolaylı yoldan "ritüele" sahip çıkmak, o sürekliliği, geleneği devam ettirmek anlamında hamama gitmekle alakası var bu 1. Tellak Recep Abi'nin "Bu gençler kese yaptırmıyor, çürüyecekler, kokuşup, kaşınıp ölecekler, biraz gelenek ve göreneklerine sahip çıksınlar" Mesajı geçim kaygısı yanında aslında yukarıdaki konuyada ucundanda olsa bir temas kurmuyor mu? Bu da 2... Neden hem kültürümüze sahip çıkıp, ritüellerimizi yaşayıp hem de teknolojiyi, yenilikleri en hızlısından takip edemiyelim? Neden İstanbul Modern'e gidip yemek salonunda bilmem ne ülkesinden gelme soslu makarna yiyip sonrasında Geleneksel gölge tiyatrosunun, Karagöz Hacivat'ın çağdaş sanat üzerindeki etkilerini görmeyelim? Daha sonra eve gidip Mtv'de Beavis & Butt-Head izlemeyelim? İllaki siyah illaki beyaz mı olalım? Hep dedikleri gibi ya deve, ya da kuş mu olmalıyız? Ben Fenerbahçe'liyim sadece o taraftan mı bakmalıyım spor Dünyasına? Galatasaray dergisini okumadan, hasta Fenerli olunur mu? Çok mu şey anlatmak istedim ve dağıldım, kayboldum mu? Heeeeeey Orada kimse var mıııııı?

10 Şubat 2009 Salı

Sevgililer Günü?!?


Herkesin kutladığı bir gün nasıl özel olabilir ki????
Şaka, şaka... Benim gibi ipsiz, sapsız, müzmin damsızların işleri bunlar, bu laflar =) Sevgilisi olanlar, öpüşsün öpüşebildiği kadar, sarılsın sarılabildiği kadar! Ben ve benim gibiler de baksınlar keyiflerine. Sakın morallerini bozmasınlar, dışarılarda bir yerlerde dolaşıyor çünkü hayatlarının insanı. Bir gün elbet temas olur, kesişir yolları...

Milyonlarca insan heyecanla, ya da ıkını sıkıla farklı farklı programlar yaptı bugün için. Ben de Cumartesi günü Ortaköy Meydan'da Yalın'ı dinleyeceğim, aşkı benim jenerasyonumda benim dilimde en güzel anlatanı bir elimde biram öbür elim cebimde izleyeceğim... Şerefe!

3 Şubat 2009 Salı

Ne Kadar?





Ne kadar kendimiziz? Ne kadar istediklerimizi yapabiliyor, istediğimiz hayatı yaşayabiliyor, aklımıza geleni yapabiliyoruz? Neler kaçırdık cesaretsizliğimiz yüzünden bu zamana kadar? Ne aşklar, ne işler, ne fırsatlar, ne hayatlar değil mi? Değer mi? Değdi mi? Yüzde kaçımız özümüz, kaçımız öbürümüz? Cevapları biliyoruz ama yüksek sesle söyleyemiyoruz değil mi? İyi halt ediyoruz =)


not: Hayatıma resimlerdeki adamı ve onun gibi binlerce güzelliği sokana, Bulut'a sonsuz teşekkürler...

26 Ocak 2009 Pazartesi

Yumdum Gözlerimi


Yumdum gözlerimi
Karanlıkta sen varsın
Karanlıkta sırtüstü yatıyorsun
Karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin

Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orda herşey seninle başlıyor
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan

Nazım Hikmet

17 Ocak 2009 Cumartesi

Yüksek Sesle, Oh Be!!!!!!

Susanlar, pusanlar, çeşitli kaygıları yüzünden olan biteni görmezden gelenler! İktidara dirsek temas içinde bir medya kuruluşunda Hıncal Uluç'un duruşunu örnek almalılar. Eminim çok baskılar vardır ona karşı, tıpkı diğerlerini püsküttükleri gibi onu da Sabah'tan uzaklaştırmaya çalışıyorlardır. Direne bildiği kadar direniyor işte. Severiz, sevmeyiz, hatta bazı konularda kızarız ama bize düşün verdiği bu mücadelede onun yanında olmak. Devir o devir. Okuyun, okutturun bu yazısını. Helal olsun Hıncal Uluç'a!!!! Teşekkür ederim ayrıca...

"Gün Atatürkçülerin günüdür!..
Atatürkçüler!.. Atatürk Cumhuriyetinin sahipleri.. Laik, çağdaş, batılı, demokrat Türkiye Cumhuriyeti'ne inanan insanlar..
Eğer bugün susarsanız, bugün sinerseniz, bugün koparılan gürültüler, toz duman edilen ortamda Atatürk ve Cumhuriyeti'nden şüphe ederseniz hele, biteriz.
Atatürk biter. Atatürk Cumhuriyeti biter..
Yıllar önce İkinci Cumhuriyet sulandırmasıyla ortaya çıkıp, aslında Ortadoğu ve Orta Asya'ya göz dikmiş Amerika'nın ihtiyaç duyduğu tampon, uydu "Ilımlı İslam" devletine döneriz.
O zaman yeni bir Atatürk de bekleyemeyiz. Çünkü Atatürkler tarihte kolay yetişmiyor.. En azılı düşmanı Lloyd George'un dediği gibi, yüzyılda bir geliyorlar dünyaya.. Geçen yüzyıl bize nasip olmuştu. İki yüz yıl üst üste şansın bize dönmesini ummayın..
Bakın, Ortadoğu ve Orta Asya siyasetini tamamen bir Ilımlı İslam Türkiye'ye bağlamış Amerika'nın niyetleri nasıl açık!..
Ne diyor gayri resmi sözcüleri Newsweek dergileri..
Türkiye'de iki derin devlet var. Biri temiz.. Onlar Atatürk Cumhuriyetçisi laikler.. Kimler?.. Ordu.. Yargı.. Üniversiteler. Yani tüm dinamik güçler ve tüm Atatürk bekçileri.. Bunlara dil uzatamıyor. Ne diyor..
Bir de Kirli derin devlet var.. Temiz derin devlet varlığını devam ettirebilmek için kirliye muhtaç. Yani eninde sonunda o da bulaşık.. O da kirli..
..Ve baklayı ağzından çıkarıyor..
"Ey Türk milleti.. Bu derin devletten kurtulmak için tek yol var önünde.. Mart ayındaki seçimlerde oyunu AKP'ye ver. Yüzde 47'den daha fazla ver ki, onlar iyice coşsun, ötekiler iyice pıssınlar.."
Yani, Deniz Baykal'ın göstermelik, Devlet Bahçeli'nin "Yavru" muhalefetine bile tahammül edemiyorlar, görünüşte.
Aslında Amerika'nın sorunu muhalefet değil. Bir Kemal Derviş müdahalesiyle işi nasıl başarıp, darmadağın ettikleri tüm öteki partiler yanında iktidarı AKP'ye nasıl altın tepside sunduklarını bilmeyen var mı?.
Amerika'nın sıkıntısı Atatürk'ün ve ilkelerinin yılmaz bekçisi Ordu.. O orda, öyle dimdik durdukça, cumhuriyetin laik ilkelerinden ödün vermek, Ilımlı İslam devleti kurmak mümkün olmayacak..
O zaman hedef ne?..
Ordu!..
Türkiye'nin derin devleti var da Amerika'nın yok mu?.. Onlar salmazlar mı kendi derin devletlerini Türk Ordusunun üzerine.. O ordu yıpratılır, o ordunun Türk halkı nezdindeki başından beri açık ara süren "1 numaralı güvenilen kurum" niteliğine gölge, şüphe düşürülürse iş kolaylamaz mı?..
Oynanan oyun bu..
Bu ülkede her iktidar, polisi ele geçirebilir.. Ama Menderes dahil, Ordu'yu ele geçirebilen çıkmadı. Çıkmaz. O Harpokulu orda durdukça çıkmaz.
Bugün polis ne durumda biliyor musunuz?.
Tarikatlar ne kadar sızmışlar haberiniz var mı?.
Bugün Ordu'yu yıpratan her olayın içinde ve başında polisin olması tesadüf mü?.
Polis, yargının, yani savcıların, mahkemelerin isteğiyle mi hareket ediyor, yoksa iktidarın emir kulu mu?.
Polisin o gün nereleri basacağını polisten evvel devlet televizyonunun bilmesini neye bağlıyorsunuz mesela..
Çok kritik bir Ordu mensubunun evi basılır, güya çok önemli belgeler ele geçirilirken, savcılara haber verilmeyişi, polisin eve gelip yalnız başına 3 saat çalışması ve bilgisayarı yedekleme yapmadan alıp gitmesi tesadüf mü?.
İçinden çeşitli silahlar çıkan kazı yapılırken, polisin tüm özel yayın kurumlarına engel olup, sadece TRT kameramanı eşliğinde çalışması hep masum tesadüf, ya da talihsizlikler mi?.
Ordu'dan şüpheyi pompalayan satılık kalemler, hem de bu kadar temel yanlışı yapan polisi niye eleştirmiyorlar sizce?.
Geçen gün, bulunan silahlarla ilgili, 1965 yılında askeri okulda bize verdikleri dersi özetledim. İşgal altındaki ülkede, işgalcilerle gerilla savaşı yapmak için, barışta gömülen, saklanan silahları anlattım.
Bir emekli General dedi ki..
"Yazdıkların doğru.. Bak sana söylüyorum. Bugün bulunan tüm silah ve cephanenin devlete kayıtlı olduğunu asker de, polis de biliyor. Asker görev bilinci içinde sırlarını açıklamaz. Susuyor. Polis bunu biliyor ve kullanıyor.. Asker hızla yıpranıyor.."
Ergenekon adı altında kopan tüm gürültünün baş hedefi, Atatürkçüler ve de özellikle Atatürk'ün ordusu..
İşte onun için diyorum..
Gün susma, sinme, geri adım atma, "Hele bir bekleyelim" deme günü değil..
Onlar organize.. "Fet" diyorum, yüzlerce küfür, tehdit maili yağıyor. Bir yerden işaret almış gibi..
Bütün gazete yöneticileri, bütün köşe yazarları bu baskının altında..
Atatürk'e söven yazılar son günlerde nasıl azdı, nasıl yoğunlaştı?..
Çünkü onlara da alkış yağıyor her sövmelerinde, ayni merkezlerden.. Coşuyorlar.
Atatürk Cumhuriyetçileri..
Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençler..
Korkmayın.. Sinmeyin.. Susmayın.. Bilgisayarlar kilitlensin haykırmanızla..
Atatürk'ün kurumları, onlara sahiplendiğinizi görsün, hissetsin, yaşasınlar..
Bu ülke bizim.. Bu cumhuriyet bizim.. Atatürk bizim..
Biz yaşadıkça.. Korkmadıkça, sinmedikçe, palavraya pabuç bırakmadıkça.."

alıntı: http://www.sabah.com.tr/2009/01/16/haber,741646856571427F9923C6B18BB9EC8F.html

://www.sabah.com.tr/2009/01/16/haber,741646856571427F9923C6B18BB9EC8F.html

12 Ocak 2009 Pazartesi

YÖK'Ü KINIYORUM!


Bütün bu olanlara hala inanamıyorum. TRT 6 kepazeliğinden sonra şimdide sanki ülkemizde eğitim alanında bütün yapılması gerekenler yapılmış, memleketimizin hiç bir noktasında öğretmeni, sınıfı, okulu olmayan yer kalmamış gibi YÖK’ün Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü kurma çabalarını şiddetle kınıyorum. Anayasamızda da açıkça bildirildiği gibi “Türkiye Cumhuriyetinin Dili Türkçedir"

Bölünmez bütünlüğümüze kasıtlı ve planlı olarak yapılan bu çalışmaların mimarlarını tarih affetmeyecektir.

7 Ocak 2009 Çarşamba

KADER'E SİTEM


Derde dert katan kader
Sende insaf yok mudur?
Hicran mıdır nasibim?
Bir gonca ten çok mudur?
Bahar kimin içindir?
Çiçekler kime açar?
Güllerden bana düşen dikenli bir ok mudur?

Sedat Ergintuğ



Hayatımda tanışma imkanı bulamadığım için çok derinden üzüldüğüm iki kişi var, biri Mustafa Kemal Atatürk, biri de dedem Sedat Ergintuğ.

Nur içinde yat. Hep senin şiirlerini okuyorum Dede...

not: resim Joan Miro.

3 Ocak 2009 Cumartesi

Yok Böyle Bir Şey!!!



Beyonce... Ya o gerçek, biz yalanız, ya o insan biz değiliz!!! Abart abart, demeyin, şu ritme şu sese, şu hareketlere bir bakın. Bir daha düşünün. ikimizde insansak, aynıysak bu işte bir adaletsizlik var :)

not: tamamen Beyonce'ye olan hayranlığımdan abartıyorum yoksa yorumum şaka tabiki, beni bilen bilir, herkes farklı, herkes eşittir... Ama, ama bir izleyin :)

Çok Beğeniyorum...

1 Ocak 2009 Perşembe

2009 Senden Çok Mu Şey İstiyorum?




Dünya'nın her bir köşesinde şu saniye bile siviller can veriyor. Irkçılık, ayrımcılık, açlık, işkence bitmek bilmiyor. Bunlarla yaşamayı öğrendik ve işte en kötüsüde bu sanırım. Ana haberlerde Filistinli bir sivilin yerde can vermeden önce kelime i şahadet getirişini izlerken bir taraftan da yemek yemeye devam eder olduk. Kötü çok kötü...

Ama umutlar, ümitler hiç bitmiyor işte. bir şey olacak, ve biz uyanacağız. Belkide komşu Nazım'la uyandı ve karanlıklardan aydınlığa çıkmak için bir yol buldu...

Geçti gitti 2008, 2009'dan bize biraz daha yaşanılabilir bir ortam için şans diliyorum, kötülükleri ve olumsuzlukları geride bırakıyorum, pozitif bakalım önümüze diyorum ve herkesin yeni yılını kutluyoruumm!!!